Dipnot.tv 31.05.2012

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği: Kürtaj yasağı sorunları zorlaştırır

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu'nun sezeryan ve kürtaj yasağı konusunda yaptığı açıklamada, bu yasağın sorunları çözmeyeceği aksine hayatı daha da zorlaştıracağı vurgulandı.

Gündemden düşmeyen sezeryan ve kürtaj yasağı tartışmalarına bir açıklama da Halk Sağlığı Uzmanları Derneği'nden geldi. Yönetim kurulundan gelen açıklamanın ayrıntıları şöyle...

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği: Kürtaj yasağı sorunları zorlaştırır

Sezaryen bazı durumlarda yaşam kurtaran bir cerrahi yöntemdir. Ancak bazı istenmeyen yan etkileri sakıncaları da vardır. Bu nedenle normal doğum hem anne sağlığı hem de bebek sağlığı açısından daha doğru bir seçimdir. Sezaryan ancak tıbbi gereklilik var ise başvurulması gereken bir doğum şeklidir.

Ülkemizde geçmişte de yüksek olan sezaryen oranları, son yıllarda daha da artmıştır. Bu artışın altında normal doğumun anne ve bebek sağlığı üzerine olumlu etkilerinin yeterince bilinmemesi ve sağlık kurumlarında normal doğum koşullarının iyi olmaması yatmaktadır. Diğer faktörler arasında sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi, hekimlerin mesleki etik ve deontolojik değerlerinden uzaklaştırılması bulunmaktadır.

Kürtaj aile planlaması yöntemi değil, zorunlu bir ihtiyaçtır
Türkiye’de, mevcut yasal çerçeve içinde bireyler ve aileler, tamamen özgür iradesi ile isteğine bağlı olarak 10 haftalığa kadar gebelikleri sonlandırabilmektedirler. Bu işlemin temel amacı istenmeyen doğumları ve anne ölümlerini azaltmaktır.

Doğurganlığın düzenlenmesi konusuna gelince, Türkiye’nin de çekincesiz imza attığı uluslararası bütün belgelerde “insan hakları” kapsamında ele alınmakta ve bireylerin, ailelerin ne zaman hangi aralıklarla, kaç çocuk sahibi olmak istediklerine dışarıdan hiçbir etki yönlendirme ya da zorlama olmaksızın özgürce karar vermeleri gerektiği vurgulanmaktadır.

Türkiye’deki tarihsel gelişmeler diğer ülkelere de örnek olacak nitelikte olmuştur. Şöyle ki; Türkiye’nin nüfusu artırmaya yönelik bir politika izlemeye başladığı 1920’li yıllardan sonra nüfus artış hızı giderek artmış, aile planlaması yöntemleri de ülkede yasak olduğu için, aşırı doğurganlık sonucu oluşan istenmeyen gebeliklerini kadınlar “canları pahasına” sonlandırmak zorunda kalmışlardır. Mevcut kaynaklara göre 1950’li yıllarda Türkiye’de, “sağlıksız koşullarda”, çoğu kez de kadının kendi müdahalesi ile yapılan düşüklere bağlı olarak bir yılda 10 bin anne kaybedilmiştir.

Bu durum karşısında özellikle hekim camiasının önderliğinde, büyük çabalar sonucu ilk nüfus planlaması yasası toplumun da talebi ile 1965 yılında kabul edildi. Kabul edilen yasa ile geriye dönebilen aile planlaması yöntemleri ile ilgili bilgilendirme ve eğitim programları ve klinik hizmetler yasal olarak serbest bırakıldı. Ancak isteyerek düşüklere, kadın ve erkekteki cerrahi sterilizasyon yöntemlerine sadece tıbbi zorunluluk varlığında izin verildi.

Ancak bu yasaya rağmen, izleyen yıllarda, isteyerek düşüklerin, tıbbi nedenler dışında da yapılması devam etmiş ve anne ölümleri içerisindeki payı ne yazık ki ciddiyetini korumuştur. Örneğin yasal olarak yasak olmasına rağmen 1981 yılı için isteyerek düşük sayısının 300 bin, bunun yaklaşık 50 bininin kadının kendi müdahalesi ile olduğu hesaplanmıştır.

Bu gerçekler karşısında Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı'nın da desteği ile savunuculuk çalışmaları yürütülmüş ve sonuçta yine aynı temel amaca yönelik yani istenmeyen gebeliklerin önlenmesi ve anne ölümlerinin azaltılması için 1983 yılında 2827 sayılı yasa TBMM’de kabul edilmiştir.

Bu 2. yasanın olumlu etkisi, Türkiye çapında 5 yıl aralıklarla düzenli olarak yapılan araştırmalarda hemen ortaya çıkmış olup, etkili aile planlaması kullanımı hızla artmış, anne ölüm oranı belirgin ölçüde azalmış ve düşüğün anne ölüm nedenleri arasındaki payı %0.5'lere düşmüştür. Önceki yıllarda anne ölümleri içinde düşüklerin payının nerede ise %50’ler civarında olduğu düşünülürse Türkiye 1965 ve 1983 yıllarında kabul edilen yasalarla ailelere gebelikten korunmaları için imkanlar sunulurken sağlıksız düşükler ve buna bağlı anne ölümleri de önlenmiştir.

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2008 sonuçlarına göre düşük yapan kadınların yüzde 30’u düşüklerini hekim olmadan yapmışlardır. Kendi canını tehlikeye atma pahasına bu yöntemlere başvuran kadınlara “düşük yapmak yasaktır” demek yerine ona yardımcı olmak ve sağlıklı ortamlarda ihtiyacına cevap vermek devletin ve hekimlerin görevi olmalıdır. Düşüklerin yasal olduğu bir durumda bu kadar sağlıksız düşük oranı varken, yasal olmayan durumda bu oranların daha da artması kaçınılmazdır.

Kürtaj karşılanamamış aile planlaması hizmetlerinin sonucudur
Kürtajın başlıca nedeni toplumda bir insan hakkı olan üreme sağlığı hizmetlerinin yeterince verilmemesidir. Kürtaj sayılarındaki artışın en önemli nedeni ise sağlık ocaklarının kapatılarak aile hekimliğine geçilmesidir. Bu süreçte aile planlaması hizmetleri aksamış, gerilemiş olduğuna ilişkin gözlemler vardır. Aile planlaması hizmetlerinin erişilebilirliğinin yetersizliği kürtaja talebi artırmıştır. Burada asıl üzerinde durulması gereken kürtaja talebi artıran aile planlaması hizmetlerinin yetersizliğidir.

Yasaklamak çözüm getirmeyecek, sorunları artıracaktır
Kürtajın yasaklanması, başta anne ölümleri olmak üzere, töre cinayeti, intihar, çatışma ve geçmiş dönemlerde yaygın olarak başvurulan ve kadını ölüme götüren kendi kendine düşük yapma, gizli yollarla düşük yapma gibi önemli sağlık ve sosyal sorunlara yol açabilir.

Türkiye’nin çekincesiz olarak imza atıp yerine getirmeyi taahhüt ettiği uluslararası belgelerde de çok açık olarak ifade edildiği gibi insan haklarının ayrılmaz bir parçası olan aile planlaması, “Kişilerin istedikleri zaman, istedikleri ve bakabilecekleri sayıda çocuk sahibi olmaları, çocuğu olmayanların ise çocuk sahibi olmaları için yardım alabilmeleridir.”

Yine uluslararası belgelerde vurgulandığı gibi devlet ve hükümetler ailelerin ihtiyacı olan “doğurganlıklarını gereksinimlerine uygun olarak düzenleme” hizmetlerini en yüksek standartta vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğü yerine getirmek hükümetlerin Anayasal görevlerindendir.

Sezaryen ve kürtajı cinayet olarak görmek tehlikeli bir yaklaşımdır
Sağlıkçılara yönelik şiddetin arttığı bir dönemde böylesi bir söylem sağlık çalışanlarına yönelik olumsuz tutumları artırabilir. Sezaryen ve kürtajın bir cinayet olup olmadığı ya da başka bir deyişle suç olup olmadığı daha çok hukukçuları ve yasa koyucuların ilgi alanıdır. Buna karşın bugün kürtaj yasal bir işlemdir, bundan dolayı hekimler ve aileler suçlanamaz. Suçlayıcı yaklaşımlar yerine çözüm arayışına girmemiz önemli ve öncelikli olmalıdır.

Sonuçlar ve Önerilerimiz

  • Kürtaj aileyi ve hekimi üzen, rahatsız eden bir uygulamadır
  • Kürtaj zorunluluktan doğan bir gereksinimdir
  • Kürtaj karşılanamamış aile planlaması hizmetlerinin sonucudur
  • Kürtaj yaptırma kadının üreme hakları arasında görülmektedir
  • Sezaryen ve kürtaj oranları yüksektir, nedenleri araştırılarak düşürülmelidir
  • Kürtajı yasaklamak güvensiz düşükleri ve anne ölümlerini artırır
  • Kürtajı önlemenin yolu aile planlaması hizmetlerini yaygınlaştırmaktır
  • Güvenli kürtaj olanakları erişilebilir ve ulaşılabilir olmalıdır
  • Aile planlaması hizmetleri ücretsiz olarak tüm bireylere ulaştırılmalıdır
  • Cinsel sağlık, üreme sağlığı tabu olmaktan çıkartılmalıdır
  • Cinsellik ve üreme konusunda yaygın ve örgün eğitimler verilmelidir
  • Ne zaman ve kaç çocuğa sahip olacakları insanların özgür iradelerine bırakılmalıdır
  • Dönüşüm sürecinde aksayan aile planlaması hizmetleri yeniden gözden geçirilmelidir
  • Hekimlik mesleğine, etik değerlere zarar veren uygulamalardan vazgeçilmelidir


POPÜLER GALERİLER
gelinlik modelleri pudra
mac mbfwi pioneering designersi 10
lenzing ecovero mehtap elaidi mbfwi 01
korean beauty kore guzellik sirlari
new york fashion week 26
paris fashion week pudra 12
mac mbfwi pioneering designersi 10
oleg cassini collection 2117 2
EN YENİLER