murat yanki
@Pudra özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.

Sınırın hemen ötesi: Soufli

İpekleri ve iyi insanlarıyla küçük huzurlu bir şehir Soufli. Yunanistan'ın en doğu ucundaki Soufli'yi Murat Yankı Pudra.com okurları için anlattı.

Geçen yazımızda Alexandroupoli yani bizim tabirimizle Dedeağaç’tan söz etmiştik. Mimari açıdan güzel bir kent olduğu söylenemez Dedeağaç’ın. Ayrıca Yunanlıları bıraksanız aslında her yere her şeyi estetik kaygısını fazla gözetmeksizin dikecekler. Hatta bu konuda birbirimize benziyoruz sanki. Yunanlı da olsalar sonuçta bizimle aynı coğrafyanın insanları. Sonuçta sözünü ettiğimiz yer Meriç’in öte yakası olmaktan ibaret hepi topu. Zaten çoğumuzun bildiği gibi Avrupa Birliği yetişmeseymiş Rodos adasının işini bitirmek üzerelermiş. Ama Avrupa Birliği üyeliği sayesinde pek çok başka alanda olduğu gibi 1980’lerin başından itibaren biraz derlenip toparlanmış, imar ile ilgili kural ve kanunları oluşturmuş ve sıkı olarak uygulamışlar. Bir de tabii bizdeki üç çocuk yapma stresi olmayınca nüfus fazla artmamış ve ülke göreceli bakir kalmış. Valla ben Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini en çok bunun için istiyorum. Bir kente bakıp oradaki karaktersiz binaları görüp ‘aaa ne kadar gelişmiş burası’ demenin anlamsız olduğunu anlamak için.

Sınırın hemen ötesi: Soufli

Benim tatil tanımlamam hep biraz değişik olmuştur. Bence tatil, özellikle Türkiye gibi stresli bir ülkede yaşıyorsanız bundan uzak kalmak ve bunun için de kendini dışarı atmak oluyor. Ülkelerine gelen Türklere karşı siniri alınmış insanların ülkesi Yunanistan, bunun en kolay yolu haline gelmiş pek çoğu için. Gerçi Yunanlıların aynı sıcaklığı hükümetlerine ve yöneticilerine karşı gösterdikleri pek söylenemez malumunuz. O sakin halk birden canavarlaşıyor, polisle çatışıyor, vurup kırabiliyor. Alın size bir benzerlik daha.

Alexandroupoli’den çıktık yola, memlekete doğru. Ama arabamızın tekerlekleri bu kez ayaklarımız gibi geri geri gidiyor. Alıştık bu sakinliğe ve huzura, hiç mi hiç dönesimiz yok. Via Egnatia boyunca Türkiye sınırına doğru ilerliyoruz. Tam Türkiye topraklarının göründüğü yerde karşımızdaki bir yol tabelasında Soufli yazıyor. Eh girip bakalım diyoruz ne var Soufli’de ve Via Egnatia otoyolundan çıkıyor, Türkiye sağımızda, kuzeye yani Bulgaristan yönüne, devlet karayolu boyunca ilerliyoruz. Bu arada aklıma, burasının Yunanistan’ın en doğusu yani bir anlamda bizim Kars’ın eşdeğeri olduğu takılıyor ve Kars’taki yolların kalitesi de bu kadar iyi olsa ne güzel olur diye düşünmeden edemiyorum. Etrafımdaki binalara bakınca da hani şu bir aralar Kafkas TV adlı yerel televizyonda kendisiyle röportaj yapılan amcanın oradaki binaları 100 yıl önce inşa eden Rusların ilgisizliğinden ve gelip binaların bakımını yapmamasından dolayı onlara sövmesini içeren komik videoyu hatırlıyorum.

Yaklaşık yarım saat sonra Soufli kentine varıyoruz ve kent merkezinde arabamızı park ettikten sonra bir kahveye oturuyoruz. Günlerden pazar, dolayısıyla kafeler açık. Genci yaşlısı tıka basa kafeleri doldurmuşlar. Tarihsel süreçte ipek üretimi ve dokumacılığıyla ünlü kentte ipek dükkanlarının bir bölümü kapalı. Greek Coffee’lerimizi söylüyor ve hemen arkamızdaki masada oturan genç adama İngilizce olarak ipek müzesinin nerede olduğunu soruyoruz. O da bize Türkçe olarak cevap veriyor. Yunanistan’da miktarı genellikle çok olan kahvemizi henüz bitirmemişken genç adam yanında yaşlı bir beyle kafeden ayrılıyor ve yanımıza gelip hesabımızın eski muhtar olan yaşlı bey tarafından ödendiğini söylüyor. Halklar kardeştir, esas olan kalp güzelliğidir ne de olsa. Biraz şaşırıyor ve çok teşekkür ediyoruz.

Kentte biri büyük biri de küçük iki ipek müzesinin olduğunu öğreniyor ve gezmeye koyuluyoruz. Küçük ve gezisi ücretsiz olan ilk müze kentin hemen ana meydanında bulunuyor. Kapı açık, içeri giriyoruz. Kimsecikler yok. Epeyce bir zaman sonra müze görevlisi bey karşıdaki kafede kahvesini bitirdikten sonra geliyor ve ‘kusura bakmayın sizin girdiğinizi gördüm ama kahvemi henüz söylemiştim, içmeden gelemezdim’ diyor. Komik adamlar şu Yunanlılar. Bize küçük müzeyi gezdiriyor, ipek yapımını anlatıyor. Teşekkür edip çıkıyor ve asıl müze olan Büyük İpek Müzesi’ne gidiyoruz. Büyük dediğime bakmayın ev bir Safranbolu Konağı büyüklüğünde ama ışıklandırma, genel organizasyon, İngilizce anlatım ve sergilenen eski ipek makineleri gayet derli toplu. Ayrıca burası ücretli bir müze. Müze, 1883 tarihli bir evin ikinci katında 1990 yılında kurulmuş Bu küçük müzeyi de keyifle gezdikten sonra aklıma ilk takılan şey bizim ipek kentimiz Bursa oluyor. Soufli denen küçücük kasaba ne ola ki bizim Bursa’nın yanında. Bursa tarihin en önemli ipek üretim merkezlerinden biri ama düşünebiliyor musunuz burada İpek Müzesi 20 yıldan uzun süredir var ve bu kente son derece önemli bir değer katıyor, öte yandan yüzyıllarca Osmanlı’nın en güzel ipekli kumaşlarını üreten Bursa’da ise ancak bu yıl bir İpek Müzesi açılabildi. Bu arada ipekçiliğin durumundan hiç söz etmeyelim zira o sizlere ömür. Dut ağaçları ve Bursa’nın yeşili orada da Türk’ün iflah olmaz inşaat aşkına kurban gitmiş bulunuyor. Ne yazık, ne acı!

Asıl konuya geliyoruz. Öğlen olmuş, karnımız acıkmış. E ne de olsa gurme turistiz. Ama günlerden pazar ve burası Yunanistan. Pes artık, abarttınız ama sevgili komşular. Yahu turistik bir kentte Pazar günü tüm restoranlar kapalı olur mu? Kısa süren bir aç kalma tehlikesinin ardından -evet aç kalma tehlikesi dedik çünkü bakkalların da çoğu kapalı- bir kez daha krizdeki komşuya ‘beter olun emi’ bedduaları dilimizde restoran aramaya koyuluyor ve yaklaşık bir kilometre gittikten sonra ‘Bereket’i görüyoruz. İnanmıyorum, Bereket Restaurant açık ve içeride yemek var. Girer girmez güler yüzlü bir çift karşılıyor bizi. Bereket Restaurant İtalya’daki Trattoria’lara benzeyen bir mekan. Belli ki bir aile işletmesi ve tek seçenek. Aç kalan herkes kapağı buraya atmış. Köşede uzunca bir masada kıyafetlerine bakınca kiliseden ayinden çıkmış oldukları belli Yunanlı bir aile yemek yiyor. Musakka, pirinç pilavı, tavuk haşlama hepsi var. Ailenin 5 yaşındaki kızı güzeller güzeli Teophania Maria ekmeğimizi getiriyor, bir güzel karnımızı doyuruyoruz.

Soufli’de çok keyifli zaman geçirmiş halde kentten ayrılıyoruz. Güzel bir kent mi diyecek olursanız yanıt ‘Bir kenti güzelleştiren oradaki insanlardır’ diyeceğim. Ve eğer illa ki bir tanımlama gerekirse ‘huzurlu’ diyeceğim.


 
POPÜLER GALERİLER
gelinlik modelleri pudra
mac mbfwi pioneering designersi 10
lenzing ecovero mehtap elaidi mbfwi 01
korean beauty kore guzellik sirlari
new york fashion week 26
paris fashion week pudra 12
mac mbfwi pioneering designersi 10
oleg cassini collection 2117 2
EN YENİLER