› 
 › 
@Pudra özel haberidir, izinsiz kullanılamaz. 14.10.2009

Üç çılgın aşk filmi

Aşkını hafızandan silmeye çalışmak, ona en büyük adilikleri yapmak ve birlikte seri katil olmak… İşte 3 çılgın aşk filmi!

Her aşk filminin romantik olması gerekmez. Hatta işin içinde bir tutku söz konusuysa devamında hemen çılgınca bir şeyler gelir. Pudra.com olarak sizlere çok özel üç çılgın aşk filmi seçtik. Tabii pek reel oldukları söylenemez, ama tutkuyu, aşkı en cesur şekilde perdeye yansıttıkları kesin…


Var mısın, yok musun?
(Cesaretin Var Mı Aşka?, Jeux d’Enfants)



Göçmen Sophie Kowalsky ve aşırı otoriter bir babanın oğlu Julien Janvier çocukluktan beri birbirlerinin hayatlarında olan iki ‘arkadaş’tırlar. Ama bu iki arkadaşı sıradan olan her şeyden çok birbirlerine bağlayan ve seneler boyu süren bir oyunları vardır; cesaret oyunu… Oyunun baş kahramanı bir teneke kutu. Oyunu oynayanlar sadece ikisi. Oyunun kuralı cesur olmak, gerekirse en büyük adiliği yapmak… Gerekirse sınav olacağın sınıfa tişörtünün üzerine bir sutyen giyip gireceksin, gerekirse futbol takımının en sıkı oyuncusunu tokatlayacaksın, gerekirse onu senelerce görmeyip gözlerinin önünde evleneceksin. Ama her zaman sadece ikisi bilecektir bu oyunu, ikisi oynayacaktır ve hayatın tekdüzeliğinden sadece ikisi uzaklaşacaktır, baş başa… Tabii faturası zaman zaman çok ağır olsa da.

Romantizmle adiliğin çarpışması, gerilimle komedinin bir aradalığı, sıkıntılarla adrenalinin bir yaşamı paylaşmasına bir de işitsel öğe eklenince hayranlık üçe beşe katlanıyor tabii. Filmde ara ara duyulan naif parçası ‘La Vie En Rose’ da çılgın temayla tezat oluşturarak tüyleri diken diken ediyor. (en etkileyicisini kuşkusuz Good Morning Vietnam filminde yaşadığımız patlayan bombaların, ağlayan çocukların üzerine düşen 'What a Wonderful World' parçasıyla yaratılan ironinin etkileyiciliği gibi). Yann Samuel tarafından başarıyla çekilmiş ve kurgulanmış 2003 yapımı Fransız filminin bu kadar etkileyici olmasında en az konusu kadar etkili olan Marion Cotillard ve Guillaume Canet gibi başarılı bir cast’ı da unutmamak gerek!

Filmin sonunu söylemeyelim. Ama iki alternatifli sonu gördüğünüzde aşkın ne kadar da kuvvetli ve cesaret gerektiren; yer ve zaman ne olursa olsun tutkusunu kaybetmeyen bir duygu olduğunu bir kez daha hatırlayacaksınız…

Hafıza tamam da, kalpten silmek mümkün mü?
(Sil Baştan, Eternal Sunshine of the Spotless Mind)



Tıpta teknoloji öyle bir gelişse de, hafızanda barınmasını istemediğin her şeyi sildirebilmek mümkün olsa, herhalde eski sevgilisini sildirmek istemeyen olmaz… Clementine Kruczynski ile Joel Barish bir kumsalda tanışırlar. Birbirlerinden çok farklıdırlar. Joel, içine kapalı ve mantıklı; Clementine, dışa dönük ve içgüdüleriyle hareket eden biridir. Birbirlerini severler. Sonra zamanla sorunlar başlar, en ufak şey batar, tahammülsüzlük artar ve ayrılırlar.

Clementine mutsuzdur. Joel’i unutarak mutsuzluğunu bitirebileceğini düşünür. İnsanların hafızalarını temizleyen bir doktora gider. Joel ile ilgili tüm anılarını sildirir. Bu durum karşısında hayal kırıklığına uğrayan ve Clementine’i unutmak için aynı prosedürü kendi üstünde uygulatmaya karar veren Joel, sıkı kurallar ve tam gizlilik ilkesiyle çalışan deneysel tıp merkezi Lacuna Laboratuarı’nın yolunu tutar. Kendisi de Clementine’ın anılarından kurtulmak ister. Fakat o uykusundayken yürütülen işlemin bir noktasında, kaybetmek istemediği hatıralarla karşılaşır. Vazgeçmek, Clementine’i içinde tutmak ister. Ama uyku halindeyken sesini duyuramaz. Ve Clementine’i zihninin içinde saklamaya çalışır. Birlikte Joel’in zihninde bir yolculuğa çıkar ve birbirlerini kaybetmemeye çalışırlar.

Jim Carrey’nin duygusal oyunculuğunu, Kate Winslet’ın çarpıcı karakteriyle bir araya getiren filmin senaryosu Michel Gondry, Charlie Kaufman ve Pierre Bismuth’e ait; yönetmenliğini ise başarılı kliplerin yönetmeni Michel Gondry üstlenmişti. “Aşkını zihninden silebilirsin belki, ama kalbinden silmen mümkün mü?” sorusunun cevabını etkileyici bir filmde bulmak isteyen herkese ‘Sil Baştan’î tavsiye ederiz.

Mickey ve Mallory; silahların aşkına!
(Katil Doğanlar, Natural Born Killers)



Çılgın aşkların konusu yapılır da Mickey ve Mallory’den bahsedilmez mi? 1994 yapımı Katil Doğanlar, bir Oliver Stone filmi. Juliette Lewis ve Woody Harrelson ise film için yapılmış en doğru oyuncu seçimi.

Mallory kendisine cinsel tacizde bulunmuş babası, annesi ve hiç geçinmediği küçük kardeşi Kevin ile yaşamaktadır. Bir gün Mickey Knox isimli bir adam onların evlerine et getirirken, Mallory ile karşılaşır ve yıldırım aşkı o an başlar. Aynı gün ikili, Mallory'nin babasının arabasını çalıp kaçarlar. Bu yüzden Mickey hapse girer fakat oradan kaçar. Kaçınca hemen Mallory'nin yanına gelir. İkili bir anda kendilerini kaybeder, Mallory babasını öldürür fakat annesi ve kardeşini sağ bırakır. Babasını öldüren Mallory kendisinde bir rahatlık hisseder, sanki öldürmek ona kendisini daha iyi hissettirmeyi başarmıştır. Ve sevgilisi Mickey'ye de öyle.

Tehlikeli ikili daha sonra ardı arkası kesilmeyen cinayetlere başlar. Öldürdükleri insanların arasında mutlaka bir kişiyi serbest bırakırlar ki, Mickey ile Mallory hikayesini tüm dünyaya anlatsın. Medyada da tanınınca bazı insanlar bu iki katilin hayranı bile olmuşlardır. İnsanlar şöyle diyorlardı "Eğer bir katil olursam Mickey ve Mallory Knox gibi olmak istiyorum."

Bu şekilde devam eden filmi sonunu izlemeyenlere saygı adına anlatmayalım… Ama efsaneleşmiş çılgın bir aşk filmi izlemek ve heyecan yaşamak isteyen varsa, bu filmi bir an önce izlesin deriz…


POPÜLER GALERİLER
gelinlik modelleri pudra
mac mbfwi pioneering designersi 10
lenzing ecovero mehtap elaidi mbfwi 01
korean beauty kore guzellik sirlari
new york fashion week 26
paris fashion week pudra 12
mac mbfwi pioneering designersi 10
oleg cassini collection 2117 2
EN YENİLER