Radikal 14.02.2012

Üniversiteli aşık dönemi başlıyor!

İstanbul Bilgi Üniversitesi, sertifika programlarına 'Aşk'ı da ekledi. 25 Şubat'ta başlayacak programın koordinatörü, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Yılmaz.

Levent Yılmaz’a ilk sorum: “Ne ola ki bu aşk’ın sertifikası?” Bilgi Eğitim, geçen seneden itibaren sertifika da vermeye başlamış. Aşkın tarihinin anlatılacağı program da doğal olarak sertifikalandırılıyor.

Üniversiteli aşık dönemi başlıyor!

“Bu programa katılanlar genelde tarih öğrencisi değiller. Araştırma, yöntem bilmiyorlar. Cazibeli başlıklar bulma fikrinin bir neticesi aşk” diyor Yılmaz. Bu senenin programı için bölümleri dolaşan Bilgi Eğitim’e tarih bölümünden gelen ‘Aşk’ önerisinin çıkışında Yılmaz’ın 2007 – 2009 tarihlerinde ‘Kültürel İncelemeler’ programında düzenlediği ‘Aşkın Tarihi’ seminerleri var. Onların da esini, 1998’de Paris’te katıldığı, felsefeci Marcel Gauchet’nin duyguların tarihte toplumsal ve kültürel açıdan nasıl oluştuğu, kültürel kodların bireyin kimyasını nasıl etkilediği üzerine verdiği dersler.

Bu derslerde tanıtılan Alman sosyolog Niklas Luhmann’ın "Tutku Olarak Aşk" kitabının altını özellikle çiziyor. Kitap, “Parsons’ın sistem kuramını Parsons’tan değişik olarak biyoloji ve doğa bilimi temelinde tekrar kurabilir miyiz?” diye soruyor ve aşk kültürel kodunun Batı’da, 17. yüzyıldan itibaren sistem kuramına göre nasıl dönüştüğü, hangi toplumsal örgütlenme tiplerinin bu kavramı değiştirdiği üzerine yoğunlaşıyor. Seminerlerde de tarih öncesinden günümüze ‘Aşk’ ana başlığı altında alt başlıklar açılıyor.

Sohbete tarih öncesiyle, "Üreme amaçlı sahiplenme faaliyeti olarak ‘aşk’la" başlıyoruz. “Günümüzde de biraz oraya doğru gitmiyor mu süreç, üreme amaçlı olmasa da seks öne çıkmıyor mu?” sorumu “Hepimiz etoburuz ama avcı değiliz” diye cevaplıyor: “Aşk adı altında o cinselliği yaşasak da kelimelerle başka bir hale de sokuyoruz. Bu kavram aracılığıyla geleneksel diye adlandırdığımız, hiyerarşik olarak örgütlenmiş, toplumsal katman ve sınıfların aralarında geçişgenliğin olmadığı toplum düzenlerinden şebeke tipi, herkesin herkese dokunabildiği, kentlerdeki karmaşık örgütlenmeler içinde gelişen ve siyasi olarak güya daha eşitlikçi, daha demokratik bir yapıya doğru geçiliyor mu, geçilmiyor mu... Onu anlamak.”

Öpücük dahi mümkün
Aşkın en tutkulu zamanları ‘âşığa ulaşmak ne mümkün.’ 17’nci yüzyıldayız. Batı’dan Romeo ve Juliet, Doğu’dan Leyla ile Mecnun’la açılan bir zamanda. Her daim esprili üslubuyla, “Romeo ve Juliet’in aralarında kırk metre var” diye başlıyor Yılmaz.

Sonuçta âşıklar birbirlerini hizmetçilere sormak suretiyle tanımaya çalışıyor. İkisi de aynı sınıftan olsa da kolay değil kavuşmak. Leyla ile Mecnun’daysa aşık ile maşuk sınıf arkadaşları olsalar da farklı sınıftanlar ve Leyla başka bir kabilenin şefiyle evlendirilecek. Yılmaz’ın tabiriyle ‘Evlilik kurumunun temeli diyebileceğimiz bir ittifak arayışı’ söz konusu.

Evlilik yüzünü 18’inci yüzyıl sonları 19’uncu yüzyılın başı itibariyle aşk evlilikleri olarak gösterecek ancak o yolda, erkek ile kadın arasındaki mesafenin ortadan kalkması gerek. Bu öncelikle Batı’da soylular arasında gerçekleşecek, kadın-erkek zaman geçirecek. Daha önce öyle mi? Bagajlarındaki tutkulu aşkları, uğruna ölüme gidilen aşk şiirlerini hatırlatıyor Yılmaz. Ulaşılamayan kadınları, kadınla erkek arasındaki mesafeyi… Dante’nin Beatrice’sini, Petrarca’nın Laura’sını… Bu ulaşılamaz aşklar ve şiirlerden sonra bir değişim sonucunda artık kadın ve erkek aynı mekânda buluşabiliyor.

Peki şimdi?
20. yüzyıla gelince Yılmaz’ın tabiriyle “Vampir hikâyelerinde olduğu gibi, seni tutkuyla seviştiren aşkın ömrünün artık kaç yıl olabileceğine geldik. Buna karşı da feragat etmek gerekir bir şeylerden ki bir arada olabilinsin, aşk emek, fedakârlık gerektirir” gibisinden tespitler başlıyor. 20’nci yüzyıl için aşkla evliliği bir araya getirmiş insanların “Eee, şimdi ne yapacağız?” halleri diyebiliriz.

21. yüzyıl için yorumu şöyle: “Hiyerarşik toplumdan bütün ilişkileri tekrar tekrar kuran şebeke türü bir duruma geçtik ve ondan da çok sıkılıyoruz. Tanımsız bir şey çünkü. Kadınlar, erkekler ‘Çok heyecanlı bir hayat yaşadım, artık duruldum’ diyor.”

“Ne olur şunu kestir”

Bugünün en tutkulu aşkları yine birbirine ulaşamayan, aile baskısına maruz kalan, intihar eden çiftlerin aşkları Yılmaz’a göre. Türkiye’nin yüzde 90’ı hâlâ bunun içinde debeleniyor. Bir de “sınıfsal olarak kendini Batı dünyasının vardığı muasır medeniyet seviyesine eklemlemiş zengin bir takım var. Onlar için de altı ayda, bir yılda, üç yılda bir, aşkın nesnesi değiyor. Psikanalitik söylemde karanlık nesnelere yönelen şey, o nesneyi sürekli değiştiriyor. Aşkın süresi bir ömür boyundan bir geceye inebiliyor” dedikten sonra soruyor: “Bir gecelik ilişki tarzını birçok insan aşağılar, niye olmasın?” Olmama sebebi de yine üzerimize yüklenmiş aşk tarihinin kodları.

Bu kodların sirayetini dizilerde görmek mümkün. Yılmaz’ın örneğiyle ‘Adını Feriha Koydum.’ Feriha kapıcı kızı da olsa, özel üniversitede bursla okuyabiliyor. Kapıcı kızı olduğunu saklamak suretiyle gece hayatının en önemli figürlerinden biriyle aşk yaşayabiliyor. Gerçekler ortaya çıktığında aşk sürse de ya evlenilecek, ya ölünecek.

Yılmaz’a göre yüzde beşlik bir kast Türkiye’de aşkın temsilini üretiyor dizilerle, filmlerle… Kalan yüzde 95 bu aşka göre kendini kodlasa da bunu mümkün kılacak toplumsal yapılanma yok. O yüzden de çok mutsuz oluyorlar. Aşılamamışlara dair bir örnek de Murathan Mungan’ın Cenk Hikâyeleri kitabından veriyor. Bir minibüs şoförüyle yolcu arasında geçiyor hikâye. Âşık oluyorlar, bir ton zorluk. Ama esas zorluğu sonda anlayacağız. İki karakter de sınırlarını aşıyor, lakin sona geldiğinde, âşıkların iki erkek olduğunu anlıyoruz. Şoför olan, diğerine ‘Ee artık sen de ne olur şunu kestir’ diyor ve tabii baştaki modele geri dönülüyor.

Aşkın yeniden icadı
Aşkın böylesi tarihsel dökümü, bendeki ‘romantik’i sarsıyor. “Aşk evrenseldir” tezimi “McDonald’s ne kadar evrenselse aşk da o kadar evrensel. McDonald’s’ın olmadığı yerler var. Orada da yemek yiyorlar ama farklı” diye çürütüyor Yılmaz. “Romantik dediğin şey eski bir aşk ideali uğruna hayatı tanzim etmekti. Neden yeni bir ideal icat olunmasın ki?” diyor.

Umudu eşcinsel aşktan yanayken, onların da evlilik derdine düşmesiyle umutları bir parça yıkılmış; “Eşcinsel hareketinin aşkı yeniden tarif etmede kaldıraç görevi görebileceğini düşünüyordum. Onlar da evlenmek istiyor. Hayal kırıklığı oldu ama anlaşılabilir” diyor.

“Kurumsallığın bütün vücudu ve fikriyatı esir aldığı ve bundan sıyrılmanın, geleneksel toplumların yükünü atıp yeni bir icadı gerçekleştirmenin bir üç yüz yılı var gibi” sözleriyle Yılmaz’ın, devam ediyoruz beklemeye…

Berrin Karakaş


POPÜLER GALERİLER
gelinlik modelleri pudra
mac mbfwi pioneering designersi 10
lenzing ecovero mehtap elaidi mbfwi 01
korean beauty kore guzellik sirlari
new york fashion week 26
paris fashion week pudra 12
mac mbfwi pioneering designersi 10
oleg cassini collection 2117 2
EN YENİLER